Çalıkuşu Kitap Değerlendirmesi
Bugünkü bloğumda değerlendireceğim kitap Reşat Nuri Güntekin’in ölümsüz romanı olan Çalıkuşu’dur. Bu roman benim en sevdiğim roman olduğu için bugüne kadar defalarca okudum; bu sebepten değerlendirmekten çok keyif alıyorum.
Çalıkuşu Reşat Nuri’nin 1922 yılında Vakit gazetesinde tefrika edilmiş ve okurları tarafından en çok beğeni toplamış eseri olarak bilinir. Çoğumuzun da bildiği üzere Atatürk’ün de yanından ayırmadığı, çok sevdiği başucu kitabı olarak hatırlanan bir eserdir. Birçok defa beyazperdeye de uyarlanan bu roman, dikkat çekici konusuyla okurların olduğu kadar sinemaseverlerin de ilgi ve takdirini kazanmıştır.
Çalıkuşu romanı beş bölümden oluşmakta olup oldukça uzun bir romandır. Bu sebepten romanı ana hatlarıyla özetleyecek ve birçok ayrıntıyı sınırlandıracağım. Çalıkuşu genç, delişmen ve oldukça güzel bir kız olan Feride’nin hatıra defteri niteliğinde bir romandır. Feride’nin günlüğü mahiyetinde akıp giden roman başkahraman Feride’nin ağzından yani kahraman bakış açısıyla aktarılır. Sadece kitabın 5. ve son kısmı hakim bakış açısıyla yazılmıştır. Başkahraman Feride anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiş, hayattaki akrabalarıyla bilhassa teyzeleriyle avunan bir kızdır ve Fransız mektebinde öğrenim görmektedir. Yaramazlık ve taşkınlıklarıyla öğretmenlerini bezdirmiş olan Feride, oldukça hırçın ve yabânidir. Hayattaki yalnızlığını bu şekilde gölgelemektedir. Bir yandan diğer genç kızlar gibi uslu ve ağırbaşlı olmayı reddederken diğer yandan bununla gurur duymaktadır. Sürekli teyzesinin köşkünün bahçesindeki ağaçların tepesine tırmanan ve yalnız başına oturan Feride’ye bu alışkanlığından ve diğer tüm yaramazlıklarından istinaden Çalıkuşu lakabı verilmiştir. Bu lakap ayrıca onun hoşuna gitmektedir. Bu şekilde delişmenliğini ve hırçınlığının ortaya koyulması onu memnun etmektedir. Feride’nin kendine itiraf edemediği büyük bir aşkı vardır. Besime teyzesinin oğlu Kamran’a aşıktır fakat hiddetinden, hırçınlığından ve utancından bunu hep gizler. Kamran da ona aşıktır fakat Feride onu yanına yaklaştırmadığından aşkını ifade edemez. Feride Kamran'ı çok sevmesine rağmen sevmenin nasıl bir şey olduğunu, sevgisini nasıl göstereceğini bilmediği için Kamran'dan sürekli kaçar. Onunla nişanlıyken bile tabiatı dolayısıyla ondan kaçar, uzaklaşır. Bu mesafeden usanan Kamran işi için Avrupa'ya gider, giderken bile Feride'nin ona gitme demesi tek istediğidir fakat Feride gitmesine engel olmaz. Konakta onu bekleyeceğini söyler. Sevgilisinden sevgi görmeyen Kamran, Avrupa'da Münevver adında başka bir kadınla ilişki kurar, Feride'yi aldatır. Feride bunu düğün arifesi Münevver'in bir arkadaşının Kamran'ın ağzından yazılmış bir aşk mektubunu getirip kendisine vermesiyle öğrenir. Derin bir şaşkınlık yaşayan Feride Kamran'a veda etmeden ayrıldıklarını belli eden bir not bırakır ve kimseye haber vermeden konağı terk ederek Anadolu'ya gider. Kitabın ikinci kısmı Feride'nin Anadolu'ya gelmesiyle başlar. Buradaki viran köylerden birinde muallimelik yapmaya başlar ama imkanlar o kadar kısıtlıdır ki... Zeyniler köyü karanlık, ölümü çağrıştıran bir köydür ve buradaki okulda yarı hademe yarı hoca bir kadın dersleri okutmaktadır. Çocukları azap, zebani gibi kavramlarla büyüten ve kafalarına yerleşmesi için dersleri bağıra bağıra okutan bu kadın romanda yarı aydın ve cahil kesimi temsil etmektedir. Kitap Anadolu'da Osmanlının son izleri ve cumhuriyetin ilk adımları arasındaki köprü yıllarını içerdiği için kurtuluş savaşı esnasında Anadolu'daki yoksulluk ve sefalet tablosuna dikkat çekilir. Feride'nin gittiği yerler de sürekli sefalet ve yoksulluk içinde olan yerlerdir. Tüm bu yoksulluk ve çocukların ölüm düşüncesiyle bezeli zihinlere sahip olmalarına karşın, Feride onlarla uyum sağlamaya başlamıştır. Zeynilerde muallimlik yaparken diğer öğrencilere hiç benzemeyen, saf, güzel ve munis bir kız çocuğunu üvey annesinin elinden kurtararak evlat edinir Feride. Munise denen bu kızla adeta anne kız olurlar. Kamran'ın yüreğinde açtığı onulmaz acıyı Munise'nin evlatlığıyla bir nebze dindirir. Sonrasında Munise ile beraber başlarına gelen olaylar sonucu Anadolu'nun çeşitli yerlerine gönderilirler ve Feride öğretmenlik mesleğini sürdürür, kendini oyalamaya ve dik durmaya çalışır. Kitapta karşısına çıkan tiplerle kurtuluş savaşında Anadolu halkının çaresizliğini, yarı aydın ve cahil halkın biçareliğini, cumhuriyet döneminin idealist insanın özelliklerini verilmeye çalışır. Feride her gittiği yerde başını belaya sokan güzelliği sebebiyle erkeklerin ilgi odağı olur. Birçok acı tecrübeler yaşamasına sebep olan güzelliği onun rahat ve huzurlu bir şekilde yaşamasına müsaade etmez. Bir sonraki görev yerinde de erkekler güzelliğinden ötürü ona Gülbeşeker ismini verirler ve köyde hep ondan bahsederler. Bunu öğrendikten sonra Feride'nin orada kalmasına da imkan yoktur. Bu defa daha iyi şartlarda bir yerde, bir konakta yaşlı bir adamın iki genç kızına ders vermek işini bulur, gayet de başarılıyken bu sefer de evin yaşlı beyi onunla evlenmek ister. Bunun üzerine orada da tutunamayan Feride Kuşadası'nda başka bir okulda görev yapmaya başlar. Bu okuldaki görevini başarıyla sürdürmüş ve müdireliğe yükselmişken, yani her şey yolundayken bu esnada da harp çıkar, okulun faaliyetini durdururlar ve okulu kısa süreliğine bir hastaneye çevirerek yaralıları iyileştirmek için kullanırlar. Feride defterlerini almak için okula gittiği bir gün orada eskiden, Anadolu macerasının başında tanıştığı bir doktor olan Hayrullah beyi görür. Hayrullah bey sözünü çekinmeyen, muzip, hafif asabi, yalnızlıktan hoşlanan, yaşlı, babacan bir adamdır. Feride'den ona yardımcılık etmesini ister çünkü hemşire yoktur. Feride kendini oyalayacak ve derdini unutmasını sağlayacak bir şey olduğu için kabul eder. Feride ve Hayrullah Bey bundan sonra hep beraber olurlar ve çok iyi dost olurlar. Günlerden bir gün Munise hastalanır, Hayrullah bey onu tedavi etmek için çok uğraşır ama onu kurtaramaz, Munise ölür. Feride derin bir acı içerisinde sinir krizine girer. Şiddetli bir beyin humması geçirir ve 17 gün boyunca uyur. 50 gün boyunca da hastalık sonrası iyileşmeye çalışır. Bu süreçte Hayrullah Beyin evinde kalır, yaşlı doktor ona çok iyi bakar. Âdeta bir baba sıcaklığıyla onu iyileştirmeye çalışır. Bu durumdan çok etkilenen Feride acısını babası yerine koyduğu Hayrullah Beye sarılarak atlatır. Beraber Hayrullah Bey'in Alacakaya'daki çiftliğine gidip tebdilihava alırlar. Burası Feride'nin sıhhatine iyi gelir. Ama dedikodular bitmez bu defa da. Feride'nin okulda müdire olmasını kaldıramayalar onun ve Hayrullah Bey'in akraba olmaksızın aynı evde olması hakkında yalan yanlış ithamlarda bulunur hatta şikayette bulunurlar. Milli eğitim müfettişliğine kadar giden bu iftiralar sonucu Hayrullah Bey Feride'ye meslekten istifa etmesi gerektiğini söyler. Çünkü Feride gibi namuslu, hassas ve ince bir kız bu çirkin ve ağır ithamlar karşısında kendini savunamayacak kadar kırılgan ve onurludur. İstifa eden Feride ve Hayrullah Bey söylentilerin kesilmesi için kağıt üstünde bir evlilik yaparlar. Meslek hayatı bittiği için doktor onu artık hiç bırakmayacağını, onun evinde bir baba kız gibi yaşayacaklarını söyler. Gerçekten de bir baba kız gibi birbirlerine bağlıdırlar. Feride bu genç yaşında bu kadar acı çektikten ve kalbini sevdiklerinin ölüleriyle doldurduktan sonra teselliyi ve çocukluğundan beri hasretini çektiği baba şefkatini yaşlı ve huysuz doktor arkadaşı Hayrullah Beyde bulur. O da Feride'yi tüm kalbiyle sevmekte ve korumak istemektedir. Hayrullah Bey ölmeden önce Feride'ye vasiyet eder. Öldükten sonra İstanbul'a ailesini ziyarete gitmesini, ve Hayrullah Beyin hazırlandığı bir paketi Kamran'a vermesini söyler. Hayrullah bey kanserden ölünce Feride bu vasiyeti yerine getirmek için İstanbul'a konağa gelir. Kamran çoktan evlenmiş, sonrasında karısı vefat etmiş ve Necdet adında bir çocuğu ile tek başına kalmıştır. Feride ve Kamran hâlâ birbirlerini sevmektedirler ama aradan 10 yıl geçmiş, çoğu şey değişmiştir. Feride onlara gerçeği söylemez, evli olduğunu, kocasının onu beklediğini; kısa bir süreliğine buraya geldiğini, geri gideceğini söyler. Kamran Feride'ye karşı derin bir aşk ve pişmanlık duymaktadır. Hayatta bir tek onu sevdiğini ve onu kaybetmenin kendisi için ne büyük bir acı olduğunu anlamıştır artık. Feride de hâlâ onu sevmektedir ama artık eskiye geri dönemeyeceğini, eski Çalıkuşu olamayacağını bilmektedir. Başına gelen olaylar ve araya giren zaman her şeyi değiştirmiş, Çalıkuşu'nu müebbeden öldürmüştür. Feride gitmeden önceki son gece, gittikten sonra Kamran'a vermesi üzere teyze kızı Müjgan'a Hayrullah Beyin vasiyet ettiği paketi verir. Başından beri aşklarına tanıklık etmiş olan Müjgan sabahı beklemez ve hemen o anda Kamran'ın odasına gidip paketi ona verir. Beraber büyük bir merakla paketi açtıklarında Hayrullah Beyin bıraktığı mektubu ve bir defteri görürler. Hayrullah bey Kamran'a Feride'nin haberi olmadan onun kaybettiği sandığı anı defterini göndermiştir. Ve mektubunda da bundan sonra Feride'yi ne olursa olsun bırakmaması gerektiğini söyler. O gece baştan sona Feride'nin günlüğünü okuyan Kamran ve Müjgan her şeyi anlarlar. Feride'nin zannettikleri gibi evli bir kadın olmadığını, kocasıyla aralarında bir baba kız ilişkisi olduğunu, Kamran'ı hâlâ kalbinde taşıdığını ve en başından beri ona olan sevgisini görürler. Başından geçen tüm Anadolu macerasını öğrenirler. Sabah olduğunda Feride uyurken onun defterinden alınan imza örnekleriyle kadı Kamran ve Feride'nin nikahlarını kıyar ve Feride gitmeye kalkışınca Kamran onun bırakmaz, her şeyi bildiğini ve artık evli olduklarını söyler. Zaten yaşadıklarından çok fazla yorulmuş ve bu aşkı yarım bırakmış olmaktan yeterince pişmanlık duymuş olan Feride, daha fazla karşı koymayarak ilk ve tek aşkı Kamran'a teslim olur.
Roman, benim en sevdiğim romandır. Reşat Nuri, Feride karakteri üzerinden doğruluğu, idealistliği, aydınlığı ve merhameti işlerken cumhuriyet dönemi insanında olması gereken niteliklerin bir çizimini yapmıştır. Anadolu insanın yaşadığı sıkıntılar gerçekçi bir portreyle ele alınırken genç bir kızın tek başına toplum içerisinde ayakta durmasının zorluğu sosyalist bir çerçeveyle ele alınmıştır. Yoksulluk, kadının toplumdaki yeri, aldatılmak, yalnızlık, ölüm, aşk, merhamet, şefkat, kıskançlık gibi birbirinden farklı ve zengin sosyal temaların yer aldığı eser, zengin içeriği ve akıcı üslubuyla okuru kendine bağlayan oldukça başarılı bir yapıt. Bu sebepten çok sevdiğim için ve anlatımı, dili çok hoşuma gittiği için bu güzel eser hep kütüphanemin baş köşesinde duruyor. Okumadıysanız muhakkak okumanızı öneriyorum ve yazımı okuduğunuz için teşekkür ediyorum:)
Yorumlar
Yorum Gönder