Bir Gençlik Romanı: Yaş On Yedi
Zaman zaman içimden eski günleri hatırlamak geldiğinde yıllardır kitaplığımda yer alan kitaplarımı çıkarıp eski sayfalarını karıştırırım. Sonra bir solukta okuyup bitiririm. Eski günleri hatırlamama sebep olan o satırlar, okurken geçmişte yaşadığım duyguları canlandırarak beni bir zaman tüneline sokar sanki.
Bugün bahsedeceğim kitap da aynen dediğim gibi özledikçe çıkarıp okuduğum kitaplardan fakat bir ayrıcalığı var; benim kitap okuma alışkanlığı kazandığım dönemde okuduğum ilk roman olması. Bu bağlamda Yaş On Yedi'nin ve kıymetli yazarı İpek Ongun'un benim için çok özel bir yeri vardır çünkü yazın kitlesi olarak gençleri hedefleyen ve eserlerinde çok yararlı tavsiyeler vererek onlara eşsiz bir yaşama kültürü aşılayan Ongun, ilkgençlik dönemimde ve hâlâ da okumakta olduğum romanlarıyla bana çok şey katmıştır.
Bu blogumda ele alacağım Yaş On Yedi, annesini kaybeden bir kızın dünyasının başına yıkılmasıyla başlar. On yedi yaşındaki başkahramanımız Bahar sonraları ne kadar derin bir üzüntü yaşasa da ilk başta, annesinin cenazesi havalimanına indirilirken üzülemez, içinden gülmek gelir çünkü annesinin öldüğüne inanamaz bir türlü. Buradaki trajedinin ağırlığını ilk okuduğumda küçük bir yaş grubunda olduğum için yeterince idrak edemediğimi, bugün yeniden okuduğumda çok daha iyi bir şekilde anlıyorum. Annesinin ölümüne inanamayan, her an mutfaktan salondaki ev halkına "Sofra hazır!" diye bağıracağını sanan ya da evin rutin işlerini yaparken annesinin güzel sesinden tatlı tatlı mırıldanmalar duyacağını düşünen kız, annesinin bir daha bunları yapamayacağına inanamaz; sanki bir yabancının cenazesinde ağlayacak, onu sonsuzluğa uğurlayacak, sonra eve gelip ölümün dindirilemez acısından duyduğu hüznü yine annesine sarılarak atlatacaktır.
Zaman akıp da bu ölümün gerçekliğini yeterince idrak eden Bahar, bir süre kendi dünyasına çekilir, gitgide sessizleşir ve acısını içinde yaşar. Üstelik annesinin ölümünden çok fazla etkilenen babası, Bahar'ın kardeşi Hakan'ı yaşı küçük olduğu için Ankara'ya dedesinin yanına yollamış ve onlara bakması için kardeşini, yani Bahar'ın halasını çağırmıştır. Annesi hakkında olumsuz düşünen ve sürekli Bahar'ın yaşamına karışan dar görüşlü ve bir orta sınıf kadını olan hala, Bahar'la babanın birbirlerine yaklaşarak acılarını paylaşmalarına set çeken bir karakterdir. Bahar'ın babası normalde çocuklarına karşı ilgili ve sevecen bir babadır fakat eşinin ölümü onu o kadar çok etkilemiştir ki kızına kol kanat germek elinden gelmez ve o da sessiz ve hüzünlü dünyasına çekilerek kızını acısıyla baş başa bırakır.
Matem dolu günler süregelirken Bahar aldığı izin bittiğinden ötürü ne kadar zor olsa da okula tekrar döner. Lise son sınıf öğrencisi olan Bahar'ın okulda ailesi kadar yakın olduğu dostları vardır: Başta Sevgi, Derya, Keriman, Mine, Eşref ve Volkan... Ve tabii Bahar için çok özel bir yeri olan Serdar... Bu dostları onun yanında olarak ona sonsuz bir destek verirler ve acısının bir nebze de olsa hafiflemesine yardımcı olurlar. Okulun son senesindeki hızla geçen günlerde bir yandan da üniversite sınavına hazırlanan gençler, aynı zamanda gençliğin o zorlu yaşlarının getirdiği sorunları birbirlerine yaslanarak aşarlar.
Hayat standartlarının dar kapsamı, orta sınıf insanının ortak sorunlarının genç kesimdeki yansımalarının işlendiği eserde, gençlerin bugünün gençlerinden ne kadar farklı olduğunu görüyor okuyucu. Gençlik yine gençlik, sorunlar yine daimi yaşam sorunları fakat o dönemdeki gençliğin sorunlara yaklaşımının öyle dirençli öyle ısrarlı duruşunu; birbirleri arasındaki iletişimin ne kadar kibar ve anlayışlı; dostluğun ne sağlam ve nahif olduğunu görmek benim için bugünkü gençliğin geldiği noktanın ne kadar esef verici olduğunu düşünmeme sebep olmuştur. Gerçi İpek Ongun salt o zamanda yani eserin yazıldığı 80'lerde değil daima gençliğin bu şekilde bir hayat ve davranış biçimi benimsemesini salık vermesiyle etkilemiştir beni.
Yetişkin direktiflerine maruz kalmak istemediğinden halasından harçlık istemeye çekinen Bahar'ın bunu arkadaşlarıyla paylaşması ve onların da Bahar'ın gururunu kırmamak için bunu ne kadar normal bir davranış olduğunu kabul edercesine bir sessizlik gösterip kafa kafaya vererek bir çare üretmeleri; Bahar'a özel ders vererek yarı zamanlı çalışması önerisini sunmaları; Bahar'ın annesinin ölümünü dile getirmeden onunla beraber vakit geçirmeleri, onun acısını unutturmaları, komiklikleriyle onu güldürmeleri; işte bunlar hep birlikte büyüyen bu gençlerin aralarındaki ince bağın ne kadar güzel ve imrenilesi olduğunu aksettiriyor Yaş On Yedi'de.
Bahar ve arkadaşlarının başından geçen maceraları ve romandaki renkli kişilikleri okurken ben de bir lise öğrencisi olsam, bu kadar sorunla boğuşsam da şöyle ince düşünen gençlerin arasında olsam diye düşünmeden edemiyorsunuz. Kitabın sonunda yıl boyu uğraşıp didindikleri üniversite sınavını neticesinde her biri bir başka yere dağılsalar da aralarındaki dostluk hiçbir zaman kopmaz çünkü onlarınki saf ve gerçek bir dostluktur. Bahar hayallerindeki gibi Güzel Sanatlar Akademisi'ni, Sevgi tüm kararsızlığı sonucu Turizm bölümünü, feministliği ve entelliğiyle bilinen Mine Felsefe bölümünü, Volkan Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni kazanır. Derya ve Keriman üniversite okumaz ve evlenirler, Eşref de okumaz ama istediği bir işe girer. Serdar çok istediği tıbbı kazanamaz ama yılmadan çalışmaya devam eder, Bahar'la aralarındaki o özel iletişim de kopmaz, ayrı şehirlerde olsalar bile devam eder.
Lise son sınıfta olan bir grup gencin; genç olmanın, geçim meselesinin, öğrenci olmanın sıkıntılarını çektiği fakat bu sıkıntıları kâh ağlayıp sızlayarak kâh gülüp geçerek aralarındaki dostluk bağından aldıkları güçle atlatmalarını anlatan bu roman, herkesin keyif alarak okuyacağı ve okurken saygı, sevgi, dostluk gibi değerlerin önemini bir kez daha kavrayacağı bir roman. Kısacası masumiyetin, saflığın ve güzel duyguların yalın ve içten bir dille iletildiği akıcı ve okunası bir gençlik romanı.
Yorumlar
Yorum Gönder